Friend-shoring/Ally-shoring-dost ve müttefikten tedarik
Friend-shoring/Ally-shoring-dost ve Müttefikten Tedarik /Ekonomim.com- 02.01.2023
Gelişmiş ülkelerin, başta Çin olmak üzere Asya-Pasifik bölgesindeki ülkelere bağımlılığının oluşturduğu tedarik zincirinde arz ve güvenlik sorunları, COVID-19pandemisi ile birlikte dünyanın gündemine oturmuştu. Bunun üzerine, bu bağımlılığı azaltmak için farklı alternatifler konuşulmaya başlandı. Bunlar onshoring veya reshoring dediğimiz yerinde tedarik stratejisi ile daha önce offshore olarak yapılan üretimlerin ülkeye geri dönüşü ve nearshoring olarak ifade ettiğimiz yakından tedarik etme stratejileri olarak belirgin hale geldi. Doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının, yatırımcı ülkeye dönmesi uzun vadede nispeten sınırlı kalacak olsa da, yakından tedarik stratejisinin daha uzun soluklu olacağını ve daha fazla tercih edileceğini söyleyebiliriz. Son dönemde küresel tedarik zincirlerinde bir toparlanma yaşanıyor. Konteyner taşımacılığında, navlun ücretlerinde ve birçok emtia grubunda tarihi zirvelere ulaşan fiyatların makul seviyelere gerilediğini görüyoruz.
Rusya-Ukrayna ihtilafı ise, pandemi sonrası dünya gündemine soğuk savaş dönemi benzeri bir kutuplaşma tehdidini getirmiş oldu. Birçok ülkenin taraf olduğu Rusya'ya yönelik kısıtlamalar ve gıda ve enerji alanında bu durumun yarattığı arz sıkıntısı endişeleri tetikler nitelikte gelişmelerden bazıları. ABD ve Çin arasında başlayan ticaret savaşlarının akabinde korumacı politikalara yönelik dünya genelinde tetiklenen eğilim, birçok mecrada “deglobalisation”, “küreselleşememe” kelimesinin çokça gündeme gelmesine sebep oldu.
ABD Uluslararası Kalkınma Ajansı Başkan Yardımcısı Bonnie Glick'in pandemi esnasında aşı tedariki konuları gündemdeyken kullandığı “ally-shoring”- “müttefik ülkelerden tedarik” kelimesi, geçtiğimiz Haziran ayında Brookings Enstitüsünde bir makaleye konu oldu. Aynı ay ABD Hazine Bakanı Janet Yellen Toronto'ya yaptığı bir seyahatte “friend-shoring”- “dost ülkelerden tedarik” kelimesini telaffuz etti.
Bu yeni kavramı en geniş haliyle “tedarik zincirlerini yakın politik ilişkide olduğunuz ülkeler üzerinden kurgulamak” olarak tarif edebiliriz. Bu açıdan baktığınızda; “ Çin'in tam kapanma stratejisi ve Rusya-Ukrayna ihtilafı, örneğin Avrupa'nın doğal gaz ve nadir toprak elementlerini ABD'den tedarik edip, Avustralya ve Kanada'ya yarı iletken tedarik etmesi, tedarik zincirinde yaşanabilecek dalgalanmaları bu alanlarda Rusya veya Çin'e bağımlı olmaktan daha güvenli bir hale getirebilir mi?” şeklinde tartışmaları beraberinde getirdi.
İkinci dünya savaşı sonrası oluşturulan Bretton Woods sisteminde, ticaretin serbestleştirilmesi dünya refahını artırıcı en önemli unsur olarak uzun süre destek buldu. Soğuk savaşın ayrıştırdığı ABD-SSCB bloku bunun önündeki engellerden bir tanesiydi. Soğuk savaşın bitiminin üzerinden 30 yılı aşkın süre geçmesine rağmen yine dost ve müttefiklerle ticaret yapma fikrinin ortaya çıkıyor olması manidar. Bazı araştırmalarda, piyasa fiyatı ortalama 800 dolar olan bir cep telefonunun, Çin yerine ABD'de üretilmesi durumunda fiyatının 2000 dolar seviyelerinde olacağı belirtiliyor. Bu boyutuyla bakılınca tedarik zincirini ekonomik bir bakış açısı yerine politik bir kurgu üzerine şekillendirmek çok da rasyonel bir yaklaşım olarak görünmüyor. Öte yandan, böyle bir yaklaşımda, kalkınmak için ticaretin kaldıraç etkisini kullanma ihtiyacı olan az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin kayıpları gelişmiş ülkelere oranla çok daha yüksek boyutlarda olacaktır. Ayrıca, tedarik zincirleri geçmişte olmadığı kadar karmaşık ve birbirine bağımlı halde. Örneğin, bir cep telefonu altı kıtada yerleşik 43 ülkeden gelen komponentlerle üretilebiliyor veya ABD'de bir firma nihai ürününü 7 farklı ülkeden tedarik ettiği 1850 farklı komponentle tamamlıyor. Ticaretin rekabetçi üstünlükler çerçevesinde yapılmasıyla ülkelerin birlikte kalkınıp zenginleşeceğini öngören serbest ticaret yaklaşımı, Dünya Ticaret Örgütü'nün de kuruluş amaçlarından bir tanesi. Pandemi bize uluslararası iş birliğinin ne kadar önemli olduğunu hatırlatmıştı. Onun akabinde dünya gündeminde şu anda en çok konuşulan iklim değişikliği, sürdürülebilirlik, sıfır karbon hedefi gibi konular da dünyada kapsayıcı bir yaklaşım ve güçlü bir yönetişim olmaz ise ulaşılabilir hedefler değil. Bu çerçevede, gelişmiş ülkelerin, ticaret akışları özelinde de ekonomik rasyonaliteyi ve kapsayıcı olmayı gözeterek karar almaları, dünya ticaretinin geleceği açısından daha makul bir yaklaşım olacaktır. Bu vesileyle tüm okuyucularımıza sağlıklı, başarılı, huzurlu bir yıl dilerim.