Çin'in Çift Dolaşım Stratejisi
Çin'in Çift Dolaşım Stratejisi/ Ekonomi Gazetesi-20.10.2025
Çin'in çift dolaşım stratejisi, 2020 yılında ortaya çıkan yeni bir ekonomik çerçeve. Bu yaklaşımın merkezinde ülke içinde üretim kapasitesinin, teknolojik ilerlemenin ve tüketici talebinin artırılması yer alıyor. Çin bu modeli ihracat, yabancı sermaye ve küresel değer zincirlerine katılım açısından çift yönlü bir mekanizma olarak kurguluyor. Stratejinin özünde, iç pazarı ekonominin ana itici gücü haline getirirken küresel entegrasyonu tümüyle terk etmemek yatıyor. Böylece Çin, hem dış şoklara karşı direnç geliştirmeyi hem de iç talebi canlandırarak sürdürülebilir büyüme sağlamayı hedefliyor.
Çin'in bu stratejisi, küresel krizlere karşı verilen bir yanıt olarak görülebilir. Covid-19 salgını, uluslararası tedarik zincirlerinin kırılganlığını açığa çıkarırken, Çin'in ihracata bağımlılığının oluşturduğu riskleri de görünür kıldı. Aynı dönemde, ABD ile tırmanan ticaret savaşları, Pekin'i küresel piyasalara erişimde daha ihtiyatlı davranmaya zorladı. Bu iki dinamik, mevcut küresel belirsizlik ortamı ile birleşince, Çin'in büyüme modelinde köklü bir dönüşüm ihtiyacı kaçınılmaz hale gelmiş durumda.
Yükselen korumacılık eğilimleri ve özellikle ABD ile Avrupa'nın uyguladığı ticaret kısıtlamaları, ürün akışını olduğu kadar, teknoloji transferi ve yatırım kanallarını da daraltmaya başladı. Bu koşullar altında, dış pazarlara dayalı tek yönlü bir strateji artık sürdürülebilir görünmüyor. Çin hem ekonomik güvenliğini korumak hem de küresel rekabet gücünü artırmak için iç tüketim kapasitesine yönelmek zorunda kaldı.
Çift Dolaşım Stratejisi, iç dolaşım ve dış dolaşım olmak üzere iki temel unsurdan oluşuyor. İç dolaşım, Çin'in kalkınma vizyonunun merkezinde yer alan yeni bir büyüme dinamiği niteliğinde. Devlet, hane halkı tüketimini artırarak güçlü bir iç pazar oluşturmayı, bu pazarın da sürdürülebilir büyümenin itici gücü olmasını hedefliyor. Ancak mesele yalnızca talebi canlandırmak değil. Aynı zamanda arz tarafında da köklü bir dönüşüm amaçlanıyor. Yerli tedarik zincirlerinin güçlendirilmesi, yüksek teknoloji alanlarında özerklik sağlanması, sanayinin düşük katma değerli üretimden ileri üretim aşamalarına taşınması bu sürecin temel bileşenleri. Yarı iletkenlerden yapay zekâ uygulamalarına, temiz enerji teknolojilerinden dijital altyapıya kadar stratejik sektörlerde ithalat bağımlılığını azaltmak, Çin'in küresel rekabette kırılganlıklarını azaltma çabasının merkezinde yer alıyor.
Stratejinin ikinci ayağını oluşturan dış dolaşım ise, iç pazar merkezli dönüşümün küresel sistemle bağlarını bütünüyle koparmadığını, aksine onu destekleyici bir kanal olarak yeniden tasarladığının bir göstergesi. Çin, hâlâ dünya ticaretinde ve yatırımlarda belirleyici olmayı sürdürüyor. Özellikle Kuşak ve Yol Girişimi aracılığıyla Asya'dan Avrupa'ya uzanan geniş bir coğrafyada ekonomik nüfuzunu artırıyor. Bu dış açılım, mal ve hizmet akışını, altyapı yatırımlarını, lojistik ağları ve finansal bağları kapsayan çok yönlü bir entegrasyon süreci. Bununla birlikte, yabancı sermayeyi ülkeye çekmeye devam eden Çin, stratejik sektörlerde tam denetimi elinde tutmayı esas ilke olarak benimsiyor.
Çift Dolaşım Stratejisi'nin uygulanmasında devletin kullandığı politika araçları, toplumsal ve teknolojik dönüşümün yönünü de belirlemekte. Sanayi politikaları bu sürecin omurgasını oluşturuyor. Dijital ekonomi, e-ticaret ve mobil ödeme sistemleri ise iç talebi canlandıran yeni mecralar olarak işlev görüyor. Çin, dijitalleşmeyi tüketim alışkanlıklarını yeniden şekillendiren bir toplumsal dönüşüm aracı olarak kullanıyor. Uzun vadede ise yeşil dönüşüm, enerji güvenliği ve sürdürülebilirlik boyutları ön plana çıkıyor.
Stratejinin ardında çeşitli stratejik motivasyonlar bulunuyor. Ekonomik güvenlik, bunların başında geliyor. Çin, özellikle ABD'ye bağımlı olduğu ileri teknoloji alanlarındaki kırılganlığını azaltmayı ve kendi pazar dinamikleri ile dış baskılara karşı dayanıklılık geliştirmeyi hedefliyor. İstikrarlı büyüme ise toplumsal huzurun korunmasında kritik bir rol oynuyor. Diğer yandan Çin, artık “dünyanın fabrikası” kimliğinin ötesine geçmeyi, teknolojik yenilik ve finansal kapasite bakımından küresel bir merkez haline gelmeyi hedefliyor.
Bununla beraber, stratejinin uygulanması ciddi yapısal engellerle karşı karşıya. Çin ekonomisindeki gelir eşitsizliği, hane halkı tüketiminin GSYH içindeki payını sınırlı tutuyor. Bu durum iç dolaşımın beklenen ivmeyi kazanmasını zorlaştırıyor. ABD'nin teknoloji ve ticaret alanındaki korumacı adımları, Avrupa Birliği'nin 'de-risking' politikaları ve üretim zincirlerinin Güneydoğu Asya'ya kayması, dış dolaşımı zayıflatıcı bir ortam oluşturuyor. Dahası, demografik eğilimler uzun vadede hem üretkenlik kapasitesi hem de iç talep açısından risk barındırıyor.
Çin açısından bu strateji, daha dayanıklı fakat muhtemelen daha yavaş bir büyüme sürecine işaret ediyor. Küresel ekonomi cephesinde ise tedarik zincirlerinin yeniden şekillenmesi, Çin'e olan ithalat bağımlılığının azalması ve dünya ticaretinde bölgeselleşme riskinin artması söz konusu olabilir. Jeopolitik düzlemde ise Çin'in stratejik özerklik arayışının güçlenmesi, uluslararası kurumlarda nüfuzunu artırma çabalarıyla birleşerek mevcut küresel düzenin dengelerini zorlayabilir. Bu perspektiften bakıldığında Çift Dolaşım Stratejisi bir ekonomi politikası olduğu kadar hem Çin'in iç yapılanmasını dönüştüren hem de dünya ekonomisi ve siyasetine yön veren çok boyutlu bir kavram olarak karşımıza çıkıyor. Bu modelin başarısı, Çin'in hane halkı tüketimini artırabilmesine, teknoloji ve sanayi alanlarında yenilikçi atılımlar yapabilmesine ve aynı anda dış dünyanın siyasi-ekonomik dirençlerini yönetebilmesine bağlı olacak.