İhracatta Çıkış Yolu: Yeni Pazarlar
Küresel ve bölgesel alanda yaşanan siyasi ve ekonomik gelişmeler özellikle Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerin ihracat performansında belirleyici olmaktadır. Bilindiği üzere küresel ekonomide daralan talep ve dış ticaret ortaklarımıza özgü sorunlar nedeniyle son dönemde ihracatta bazı zorluklarla karşılaşılmıştır. Söz konusu zorlukları aşabilmek adına nitelikli ticaret anlaşmalarının yanı sıra yüksek katma değerli ürünler ile pazar çeşitlendirilmesi öncelikli olarak ele alınmaktadır.
Küresel ekonomik büyümenin ivme kaybetmesi ve Dünya Ticaret Örgütünün (DTÖ) etkinliğinin azalması ile birlikte, dış ticarette gözlenen sorunlar ikili ticaret anlaşmalarıyla aşılmaya çalışılmaktadır. DTÖ'nün 2015 yılı verilerine göre, dünya ticaretinin %82'si serbest ticaret anlaşması (STA), %10'u gümrük birliği ve %8'i de tercihli ticaret anlaşmaları kapsamında gerçekleşmektedir. Geçtiğimiz dönemlerde gelişmiş ülkeler dünya ticaretindeki üstünlüklerini ticaret anlaşmalarıyla koruma altına alabilirken, Kasım 2015'te duyurulan Trans Pasifik Ortaklığı (TPP) Anlaşması gibi yeni dönem STA'lar ile gelişmekte olan ülkeler de mukayeseli üstünlüklerini öne sürerek ellerini güçlendirebilecek konuma gelmişlerdir. Bu çerçevede söz konusu anlaşmalar, ülkemiz adına örnek oluşturması açısından önem arz etmektedir. Nitekim Donald Trump'ın ABD başkanlığına seçilmesinin ardından ilk uluslararası görüşmesini TPP üyesi Japonya ile gerçekleştirmesi ve ardından Rusya Devlet Başkanı Putin'in ASEAN üyesi Çin'in Devlet Başkanı ile görüşmesi dünya ticaretindeki ittifak arayışının önemine dikkat çekmektedir.
Uluslararası ticarette markalaşmak ve sürdürülebilir ihracatı gerçekleştirmek adına rekabetçi ürünlere sahip olmak gerekmektedir. Rekabetçi üstünlük ise fiyat, kalite, teknoloji, inovasyon ve tasarımda fark yaratarak elde edilebilmektedir. Sanayi Bakanlığı verilerine göre Ülkemizde kayıtlı olan 133.800 işletmenin sadece 1.200'ü yüksek teknolojili ürünler üretmektedir. Gelişmiş ülkelerdeki uygulamalara paralel olarak Sanayi 4.0 devrimine uyum sağlayacak firmalarımız, imalat süreleri ve maliyetlerini düşürerek katma değeri yüksek ürünler ile uluslararası piyasalarda yer edinebilecektir.
Son dönemde artan jeopolitik riskler, komşu ve çevre ülkelere yönelik ihracat performansımızı olumsuz yönde etkilemektedir. 2016 yılının ilk 10 ayı itibarıyla ihracatımızın %21'i siyasi istikrarsızlıkla mücadele eden Yakın ve Orta Doğu ülkelerine, %49'u ise ekonomik durgunluk yaşayan Avrupa ülkelerine gerçekleştirilmiştir. İhracat kompozisyonumuz değerlendirildiğinde etkin bir pazar çeşitlendirilmesi, sürdürülebilir güçlü bir ihracat performansı açısından kilit rol oynamaktadır. Öte yandan, TİM verilerine göre yeni pazarlara gerçekleştirilen ihracatın toplam ihracat içindeki payı %11 olurken, ihracatçı firmaların %45'i sadece bir ülkeye ihracat yapmaktadır. Bu çerçevede, ihracatçı firmaların pazar araştırmalarına ağırlık vermeleri, gerek ihracattaki temerküz riskinin giderilmesi gerekse ihracat performanslarının artırılması açısından önem taşımaktadır.
Ülkemiz, 19'u hâlihazırda yürürlükte olan toplam 23 STA'ya imza atmış bulunmaktadır. Bu anlaşmalara ek olarak Ekonomi Bakanlığımızca, çeşitli pazarlara yönelik ticari seferberlik ilan edilerek bu bölgelere kapsamlı ticaret heyetleri düzenlenmektedir. Ayrıca uluslararası ticarette rekabet gücümüzü artırmak amacıyla terzi usulü özel ürünlere ağırlık verilmesine yönelik stratejiler geliştirilmektedir. Bu doğrultuda, siz değerli üyelerimizin yeni pazarlara yönelmesine destek sağlamak amacıyla, Birliğimiz önderliğinde Bakanlığımızın %75 oranında desteğiyle URGE kümelenme projeleri yürütülmektedir. İhtiyaç analizi, ortak öğrenme (eğitim ve danışmanlık) ve ortak pazarlama (tanıtım, marka, ticaret heyeti, eşleştirme) gibi ihracata ilişkin eylem ve faaliyetlerinin gerçekleştiği URGE kümelerinin pazar araştırma sürecinde yol gösterici olacağı öngörülmektedir.