Ukrayna'daki Savaşın Küresel Çapta Finansal İstikrara Etkileri
UKRAYNA'DAKİ SAVAŞIN KÜRESEL ÇAPTA FİNANSAL İSTİKRARA ETKİLERİ
İMMİB Ekonomik Araştırmalar Şubesi tarafından IMF Global Financial Stability Report ve yöneticisi Fabio Natalucci'nin değerlendirmelerinden faydalanılarak hazırlanmıştır.
Ukrayna'daki savaş finansal sebeplerden kaynaklanan bir kriz değildir. Ancak savaş küresel çapta büyük bir belirsizlik ortamı oluşturmakta ve bu durumun önemli ekonomik sonuçlar oluşturduğu görülmektedir. Son 15 yılda dünya ekonomisi 3 büyük şoka maruz kalmıştır. Bunlardan ilki 2008 - 2009 yıllarında etkileri hissedilen küresel finans krizidir. İkinci olarak Covid-19 pandemisi nedeniyle 2020 yılında yaşanan şok sayılabilir. Rusya'nın Ukrayna'yı işgali ve hala süre gelen savaş dünya ekonomisinin karşılaştığı üçüncü şok dalgasıdır. Bu üç küresel şok da finans, pandemi ve savaş olmak üzere birbirinden farklı sebeplerden meydana gelmiştir.
Ukrayna'daki savaş henüz dünya çapında finans kuruluşlarını ve piyasaları etkileyen sistematik bir etki oluşturmamıştır. Bu durum, 2008-2009 küresel finans krizi sonrası dönemde küresel finans sisteminin dayanıklılığının arttığının bir göstergesi olarak da değerlendirilebilir. Bu dönemde bankacılık sistemi önemli ölçüde güçlenmiştir. Bu nedenle küresel finans sistemi şu ana kadar Ukrayna'daki savaşın etkilerine karşı direnç gösterebilmiştir.
IMF tarafından Nisan ayında, son dönemde meydana gelen gelişmelerin dünya ekonomisine etkilerini konu alan Küresel Çapta Finansal İstikrar Raporu (Global Financial Stability Report) yayınlanmıştır. Raporda savaş uzadıkça birçok farklı boyutta finansal istikrara yönelik risklerin artabileceği uyarısı yapılmaktadır. Savaşın uzama ve yayılma ihtimali, uygulanan yaptırımların etkileri finans sistemi üzerinde baskı oluşturan gelişmelerdir. Bankalar ve finans kuruluşları gün geçtikçe bu risklere daha fazla maruz kalmakta, emtia fiyatlarında önemli yükselişler yaşanmaktadır. Küresel çapta yükselişte olan enflasyon da bu risklerden biridir. ABD piyasasına bakıldığında enflasyonist baskıların sadece belirli sektörlerde değil, tüm sektörlere yayılmış olduğu görülmektedir. ABD'de işsizlik oranları çok düşük seviyelerde seyretmekte ve işçi maaşlarında önemli artışlar yapılmaktadır. Bu durum enflasyon oranının daha da yükselme riskini artırmaktadır. Enflasyonun maaş dinamiğinin bir parçası olması ve bu durumun hedeflenen enflasyon oranının tutturulamamasına sebep olması olasıdır.
Bu açıdan bakıldığında, hem politika faiz oranları hem de bilanço tablosunda normalleşme açısından daha sıkı bir parasal politikanın izlenmesinin uygun olduğu görülmektedir. Özellikle pandemi döneminde daha önce eşi görülmemiş derecede uygulanan parasal genişleme politikasının azaltılması konusu ön plana çıkmaktadır. ABD Merkez Bankası da bu yönde adımlar atacağını ifade etmiş ve faiz artışlarına başlamıştır. Ayrıca bilanço tablosunun sıkılaştırılmaya başlanacağının da sinyallerini vermiştir. ABD Merkez Bankası tarafından bu yıl dokuz faiz artışı yapılması öngörülmektedir. Bu faiz artış oranlarının beklenenden daha yüksek olabileceği de değerlendirmeler arasındadır. Bu durum da dünyada finansal istikrar açısından risk oluşturan etkenlerden biridir. Düzensiz olarak gerçekleştirilecek bir parasal sıkılaştırmanın pandemi sürecinde açığa çıkan finansal kırılganlıklar üzerinde daha fazla baskı oluşturma riski bulunmaktadır.
Pandemi döneminde ülkelerin kamu borçları önemli seviyede artış göstermiştir. Özel sektörün borçları da bu dönemde artmıştır. Bu durum, parasal sıkılaştırma döneminde risk oluşturabilecek faktörlerin başında gelmektedir. Bu risklerin büyüklüğü ülkeden ülkeye farklılık göstermektedir.
Bu sebeple yükselen enflasyon oranları faiz oranlarında bir artışı tetikleyecektir. Bu durum, özellikle pandemi döneminde daha da artan bir borç yükü altına girmiş olan düşük gelirli ve gelişmekte olan ülkelerin borçlarını geri ödemelerini zorlaştıracaktır. Sermaye akışlarında da bazı bozulmalar yaşanmıştır. Yılın başında güçlü seyreden sermaye akışı savaş sırasında sekteye uğramış ve son dönemde toparlanma sürecine girmiştir. Tüm bu etkiler dünyanın farklı coğrafyalarında farklı oranlarda hissedilmektedir. Örnek olarak enflasyonist baskılar Asya ülkelerinde daha az hissedilmektedir.
Ukrayna Savaşı'nın en büyük etkilerinden biri emtia fiyatları üzerinde gerçekleşti. Savaş zaten yüksek olan enflasyon oranlarını daha da körükleyen bir ortam oluşturdu. Bunun sebeplerinden biri Rusya'nın dünya emtia üretiminde önemli bir paya sahip olmasıdır. Özellikle petrol, doğalgaz, nikel, alüminyum, kömür gibi emtialarda Rusya önemli miktarda tedarik sağlamaktadır. Avrupa ülkeleri özellikle petrol ve doğalgazda Rusya'dan büyük miktarda ithalat gerçekleştirmektedir. Bu nedenle tedarik zincirindeki bozulmanın ve emtia fiyatlarındaki artışların bir nedeni de Rusya'ya uygulanan yaptırımlardır. Enerji sektörü bu yaptırımların dışında tutulmuş olsa da mevcut konjonktürden etkilenmiştir. Savaş nedeniyle tedarik zincirlerinde bozulmalar da yaşanmıştır. Bu etkilerin yanı sıra enerji kaynakları ve enerji güvenliği açısından jeopolitik riskler endişelere neden olmaktadır. Emtia arzının bölgeselleşmesi ihtimali de endişe yaratmakta ve fiyatları yukarı çekmektedir. Alüminyum ve nikel emtialarında bu durum görülmektedir.
İklim değişikliği ile mücadele kapsamında konuyu ele alırsak, jeopolitik enerji güvenliği riskleri enerji dönüşümü açısından bir risk oluşturabilir. Bu kapsamda, yenilenebilir enerji kaynaklarına geçiş çok daha maliyetli ve daha karmaşık bir sürece dönüşebilir. İklim değişikliğinin küresel çapta bir finansal risk olarak değerlendirilebileceği de göz önünde bulundurulmalıdır. Yakın zaman diliminde yenilenebilir enerji kaynaklarına geçiş açısından olumsuz etkiler göze çarpmaktadır. Bazı ülkelerin yakın gelecekteki acil enerji ihtiyaçlarını karşılayabilmek için kömür ile çalışan enerji santrallerini tekrar faaliyete geçirme kararı aldıkları görülmektedir. Yenilenebilir enerji altyapısının gelişimi için daha fazla zamana ihtiyaç duyulmaktadır. Ayrıca kobalt, paladyum, nikel gibi bu alanda kritik öneme sahip emtia fiyatlarında yaşanan fiyat dalgalanmaları süreci olumsuz etkileyecek diğer bir gelişmedir. Diğer yandan Rusya'ya enerji alanında bağımlılığın azaltılması ihtiyacı bu konuya daha fazla odaklanılmasına sebep olacaktır. Bu durum bu enerji dönüşümünü hızlandırabilir. Bu kapsamda, savaşın bu dönüşüm için bir katalizör olarak işlev görmesi ile birlikte politikacıların net sıfır hedefleri doğrultusunda daha kararlı bir duruş sergilemeleri sonucu, yeşil küresel ekonomiye geçiş hızlandırılabilir.